Soru Sor
Sorunu sor hemen cevaplansın.
Büyük ozan homeros avrupa edebiyatı’nın kurucusudur. Onun iki dev eseri “ilyada” (yaklaşık 16.000 dize) ve “odysseia” (12.000 dizeden fazla), yunanlıların yaklaşık 400 yıl yazısız yaşayıp, i.ö. 800’lerde fenike alfabesini alarak kendi ellerindeki mevcut şekillerle oluşturdukları ve günümüzde latinceleştirilerek en çok kullanılan yazı biçimi ile yunanca oluşturulmuş ilk edebi eserlerdir. Her iki eser de i.ö. 8. yüzyılın ikinci yarısında anadolu’da (anadolu kelimesi yunanca anatolé kelimesinden türemiştir ve “doğuş” (güneşin doğuşu anlamına gelmektedir) oluşturulmuşlardır. Bu eserlerin yaratıcısı homeros, o dönemlerde genelde halkı yunan olan smyrna (bugünkü izmir) ya da çevresinde yaşamıştır.
Kuzeyde phokaia (foça) ile günede miletos arasında kalan sahil şeridi (antik ismi ile “ionya”) avrupa kültürü’nün beşiğini oluşturmaktadır. Hatta miletos’un o dönemde -atina’dan yaklaşık 100 yıl önce- avrupa’nın en önemli kültür şehri olduğunu söylemekte hiçbir sakınca yoktur. Çünkü anadolu ionyasında avrupa edebiyatı’nın ilk eserlerinin yanı sıra avrupa biliminin ve felsefesinin de ilk temelleri atılmıştır. İonya, avrupa düşüncesinin doğuşu ile bağlantılı rasyonalizm (akılcılık) prensibinin de oluşum bölgesidir.
Homeros tüm bu gelişmelerin ‘babası’dır. Kolophonlu (selçuk yakınlarında) filozof Xenophanes Homeros’un ölümünden yaklaşık 200 yıl sonra cümlesine şöyle başlar:
“Başlangıçtan itibaren herkes homeros’u öğrendiği için…”.
Gerçekten de Homeros’un eserleri yunanlılar’ın alfabe kitabını oluşturmaktaydı. dönemin okullarından çocuklar bu eserlerden okuma yazma ve toplum değerlerini öğreniyorlardı. kültürlü yunanlar -daha sonra da romalılar- “ilyada” ve “odysseia”dan uzun pasajları ezbere biliyorlardı. homeros’tan alıntılar önemli toplantı ve eğlenceleri süslemekteydi. homeros’tan herhangi bir şekilde etkilenmeyen yunanlı ya da romalı şair yok gibidir.
bu gelişme roma imparatorluğu’ndan sonra oluşan yeni avrupa devletlerinde de devam etmiştir. Gerçi “ilyada” ve “odysseia”nın yunanca versiyonları kral büyük karl’dan sonra (i.s. 800’lerde) avrupa entelektüellerinin latince konuşmaya başlaması ile birlikte uzun bir süre güncelliğini yitirmiş, ancak romalı homerosçu vergilius’un latince oluşturduğu eseri “aeneis”de “ilyada” ve “odysseia”yı da entegre etmesiyle unutulması önlenmiştir. 1488’de homeros rönesansı başlamıştır. Bu rönesans, avrupa ve dünyadaki avrupa etkili ülkelerde günümüzde halen devam etmektedir. Günümüzde hâlâ yüzlerce lisede homeros, öğretmenler tarafından orijinal metinlerden eski yunanca okutulmaktadır ve ayrıca batı dünyası’nda, üniversitelerde yunan ve latin filolojisi bölümlerinde vazgeçilmez bir öğretim ve araştırma parçasıdır. Avrupa’da ve amerika’daki şiirler, güzel sanatlar, tiyatrolar, müzeler, resim galerileri homeros ve antik dönemdeki etkileri olmadan düşünülemez.
Homeros maalesef Türkiye’de aynı şekilde ilgi ve itibar görmemiştir (burada söyleyeceklerim Klaus Kreiser’in “troia-traum und wirklichkeit” [2001, troia sergisi kitabı] isimli kitaptaki sayfa 282-289’daki “troia und homerische epen. von mehmet ıı. bis ısmet ınönü” [ıı. mehmet’den ismet inönü’ye kadar olan dönemde troia ve homeros destanları] başlıklı makaleden alınmıştır.) Bilindiği üzere başlangıçta durum daha farklıydı. İstanbul fatihi sultan ıı. mehmed, homeros’u çok iyi tanıyordu. 1642 yılında saray kütüphanesi için bir “ilyada” yazdırmıştır. Bu kitap almanya’daki troia sergisinde ilk kez teşhir edilmiştir. İlyada’nın ana temasını bilindiği üzere yunanlıların troia önünde yaptıkları 10 yıl süren savaş oluşturmaktadır. Fatih sultan mehmed’in, midilli (lesbos) seferine giderken troia harabelerinde homeros’a övgülerde bulunduğu söylenir. Orta çağ’da bir çok kraliyet ailesi kökenlerini troia’ya dayandırmakta, hatta fatih sultan mehmed döneminde türkler bile orta asya’ya troia’dan gittiklerini belirtmektedirler. Türkler konstantinopolis’in yani ikinci roma’nın fethedilmesiyle ait oldukları topraklara tekrar döndüklerini söylerler. takip eden yıllardaki osmanlı imparatorluğu döneminde homeros, troia ve “troia savaşı” ile ilgili bilgiler çok kısıtlıdır. Heinrich schliemann’ın hisarlık/troia’da yaptığı kazıların da (1871 yılından itibaren) etkisiyle, bu durum 19. yüzyılda değişmiştir. İlk “ilyada” çeviri denemesi na’im tarafından yapılmıştır. Bu tercüme “ilyada”nın ilk bölümünü kapsar ve düzyazı şeklinde istanbul’da 1885/86 yılında basılmıştır. daha sonraki yıllarda bu konuda fazla bir gelişme olmamıştır. 20. yüzyılın başlarında yakup kadri ve yahya kemâl öncülüğündeki “neohellenizm” akımından kalma bir epizod vardır. Yakup Kadri avrupa’ya yakınlaşmanın yalnızca dönemin moda dili olan fransızca sayesinde olamayacağını söylemiştir.
“Avrupa’yı tüm bütünlüğü ile kavrayabilmek için yunanlardan başlamak gerekir. Bizler coğrafi ve kısmen de kültürel olarak eski yunanların mirasının bir parçasıyız. Din unsuru bizim bu mirası almamızı engellemiştir […] kendi edebiyatımızı oluşturmak için yalnızca fransızların değil tüm avrupalıların kaynağı olan eski yunanlara tekrar yönelmemiz gerekir. Netice olarak da şiir ve ruh hakkında bildiklerimizi değiştirip onların kavramlarını almalıyız.”
Bu çağrı uzun bir süre yankı uyandırmamıştır. Anatolizm ekolü yazarı Sabahattin Eyuboğlu (1908-1973) bu yunan eğilimine karşı bir fikir öne sürmüştür: eski yunan okullarına gitmeye gerek yoktur, çünkü homeros anadoluludur, yani başlangıçtan itibaren “bizden birisidir”! “kapımızın önüne koyduğumuz ve ismini kitaplarımızdan sildiğimiz anadolu çocuğu” bu yüzden okunmalıdır. Bu açıklamasından sonra halen türkiye’de bu konuda başyapıt olan Azra Erhat ve a. kadir’in çevirisinden okunmasını tavsiye eder.
17 mart 2001 tarihinde stuttgart’ta görkemli bir törenle açılan ve bir yıl boyunca almanya’nın büyük şehirlerinde (stuttgart, braunschweig, bonn) sergilenecek olan “troia- düş ve gerçek” isimli sergi sayesinde belki de türkiye’de homeros konusunda yeni bir dönem başlayabilir (etkilenme şekli nasıl olursa olsun). bu serginin bilimsel kataloğunun önsözünde de yer alan açılış konuşmasında, türkiye cumhuriyeti cumhurbaşkanı ahmet necdet sezer ve federal almanya cumhurbaşkanı johannes rau bu konudaki umut dolu beklentilerini şu sözlerle dile getirmişlerdir:
“alman kamuoyu, ülkemizin 12 müzesinden özenle seçilmiş eserlerle oluşturulan ‘troia- düş ve gerçek’ isimli sergi sayesinde avrupa kültürünü oluşturan en gerçek köklerin anadolu’da olduğunu kavrayacaktır’ ve ‘bu sergi sayesinde alman kamuoyunun dikkati çekilerek türkiye ile almanya arasındaki ilişkilerin geliştirilmesine katkıda bulunulacağın hiç kuşku yoktur”
Avrupa kültürünün en önemli köklerinden biri homeros’tur (bu ismin arkasında yatan kişi kim olursa olsun). Bu kitabın amacı türkiye’nin kültür tarihi ile daha yakından ilgilenenlere bu kişiyi yakından tanıtmaktır. Kitabın yazarı prof. dr. joachim latacz troia sergisi’ni oluşturmada bana bilimsel danışmanlık yapan önemli kişilerden biridir. Kendisi basel üniversitesi (isviçre), yunan filolojisi kürsüsünde ders vermektedir ve tüm dünyada homeros’u en iyi tanıyan kişilerden biri olarak gösterilmektedir. Bu kitabın türkçe tercümesi öğrencim devrim çalış sazcı, m. a. tarafından yapılmıştır. Almanya’da üç baskı yapan bu kitap (en son 1997), ayrıca italyanca’ya (1990, ikinci baskı 1998) ve yunanca’ya (2000) çevrilmiştir ve konunun uzmanları tarafından homeros’un eserlerine giriş ve problemlerini irdeleme alanında yapılmış en iyi çalışmalardan biri olarak kabul edilmektedir.
Türkçe baskısı için homeros araştırmaları ile ilgili bir çok bölümü güncelleştirilmiştir. Bu güncelleştirme yapılırken 1999 yılına kadar olan bibliyografya göz önünde bulundurulmuştur. umarım bu kitap sayesinde homeros ve eserleri türk kamuoyu tarafından daha iyi anlaşılır. Ayrıca “tarihi troia milli parkı” (1996 yılından beri) sırınları içinde yeralan ve unesco’nun “dünya kültür mirasları” listesinde bulunan troia’da 1988 yılından beri yapılan uluslararası kazıların ve 1998 yılından beri türkiye cumhuriyeti kültür bakanlığı tarafından yapılması düşünülen modern bir troia müzesinin önemi de türk kamuoyu tarafından daha iyi anlaşılır ve önemsenir. Bu düşüncelerle kitabın türk okurları tarafından hak ettiği değeri görmesini diliyorum.
Eskiçağ bilimleri ile ilgili kitapların satışlarını yapan istanbul’daki “homer kitabevi”nin ayrıca yayınevi olarak ismini aldığı kişinin kitabını yayımlaması oldukça sevindirici bir olaydır. Homeros ve etkileri üzerine söylenebilecek şüphesiz daha pekçko şey vardır. troia sergisini gezen binlerce kişi ile birlikte bunu paylaşma fırsatını bulduk. Umarım yakında bu konuda yapılacak diğer türkçe çevirilerle türk okurlarıyla paylaşma fırsatını da buluruz.
Prof. Dr. Manfred Korfmann
Tübingen Üniversitesi
Homeros
Batının ilk ozanı
Joachim Latacz
Homer Kitabevi
Çeviren: Devrim Çalış Sazcı
1. basım 2001
Özgün Adı
Homer der erste dichter des abendlands
Azra Erhat / ilyada (bilgi)
Homeros
Homeros kimdir? insanlar, yirmi bes yy.dir bu soruyu evirdiler, cevirdiler, arastirdilar durdular, gene de bir sonuc alamadilar. homeros bir bilmece olarak kaldi; onu hic bilmiyoruz, hicbir zaman bilemeyecegiz desek de yeri, biliyoruz, hicbir sairi bilmedigimiz gibi biliyoruz desek de yeri. insanlik tarihinde bir gun geldi ki, sanatcinin kimligini kestirmek icin eserine bakmakla yetinmez oldu insanoglu. kimdi bu sanatci, ne zaman dogdu, nerede dogdu, nasil yasadi? diye bir suru soru sormaya giristi..
..
Yunan ilkcaginda homeros' un adi da isa' dan once yedinci yuzyildan beri gecer. ionya filozoflari, ozanlari, tarihcileri sozunu ederler. kimi onu over, kimi onu yerer, ama tek olduguna kimsenin kuskusu yok gibidir. cagi, yurdu, yasayisi, susu busu uzerinde fazla durmamalari, acaba bunlari bilmediklerinden mi, yoksa homeros gibi "ulusal" bir ozanin yuceligi karsisinda artik susu busu soz konusu olamayacagindan mi? yurttasimiz halikarnasli herodotos; "hesiodos'la homeros yunanlilarin tanri soylarini kurdular, ad ve ekadlarini taktilar tanrilara, yetkilerini ve islerini ayirdilar, gorunuslerini belirttiler." diyor. hesiodos'la homeros yunan dinini ve efsanesini kurdular demeye varan bu söze herodotos su bilgiyi de ekliyor; "onlar benden 4 yy. once yasadilar." (Hist, II, 53). herodotos i.o. 450 sularinda yasadigina gore, homeros da 850 sularinda yasamistir. demek. platon' a degin homeros'u anmayan bir tek yunan yazari yok gibidir, ne var ki bu anilar birbirini pek tutmaz. kimi "khios"lu adam, kimi "khios'lu ve izmirli" der ona, kimi butun yunan destanlarini onun yazdigina inanir, kimi birkac dizesini eserine alir, kimi de butun eserinin homeros tan ciktigini soyler.
Homeros' un ilk filozof oldugunu soyleyen aristoteles bu savinda haklidir; cunku homeros bir dunya gorusunun habercisi, dunya ve hayatin bir yorumcusudur. suphesiz, homeros' un kullandigi sekil bir siir sekli, bir bilim oncesi seklidir. burada bir de illas - i.o. 750 de bitti.- ile odysseia - i.o. 700 de bitti.- arasindaki hem motiflerde hem de dusuncelerde kendini gosteren nesil ayriligi acik olarak ise karismaktadir. sonralari bilimsel felsefenin inceden inceye ele aldigi sorunlar bu destanalrda kapali bir sekilde ortaya cikmaktadir. nitekim bu destanlarda, ilk-madde nin ne oldugu hakkinda bir sorusturmayi, tektanriciliga dogru bir arastirmayi buluyoruz. ozan, insanlar ve insan hayati uzerine yaptigi sayisiz gozlemleri cok kere birlestirerek genel bir yargiya variyor. onun daha o zaman tanri istencinin insan istenci karsisindaki durumunun ne oldugu sorusunu aydinlatmaya calismasi pek onemlidir (bu sonraki felsefede, istenc ozgurlugu diye adlandirilan sorundur.) homeros 'un dunyasi bastan asagi tanrilarla dolu olan esrarli bir dunyadir; ancak burada insan istenci'nin de buyuk bir onemi vardir, bu istenc kahramanca davranmada oldugu gibi acilara katlanmada da kendini gosterir. bundan dolayi ozan olan-biteni tanri ile insanin ortaklasa yaptiklari bir is olarak anliyor -bu, zamanimiza kadar yasayagelmis bir dusuncedir. hatta odysseia'nin girisinde bastanri, insanlarin kotulugun nedenini kendilerinde, kendilerinin isledikleri gunahta arayacakalrina, tanrilarda aramaya kalkismalarini yerer. -eski hellen mythoslarinda pek cok zulum hareketleriyle karsilasilir; bunun yaninda homeros' un, insanlik serefi ve onuru, evliligin yuksekligi, cocugun onemi -bunu bize babanin, cocugunun kendinden daha degerli olmasini ozlemesi gosteriyor- uzerine soyledigi sozlerin parlakligi bir kat daha artiyor. bundan dolayi sair horatius (spistula I, 2) homeros'un ahlaki, stoali filozoflarin bircogundan daha acik olarak ogrettigini soyleyebiliyor.
Homeros tartismasi platon'la baslar.
..Ona gore de homeros, yunan dunyasinda butun inanislarin babasidir, bu dunyada dile gelen ne varsa, onunla dile gelmistir. Platon begenmedigi egitim sisteminin temelinde homeros'u gormekle bir cigir acmis sayilamaz. Yunanistan' da egitimin homeros destanlarinin ustune kurulmus oldugu herkesce bilinen bir gercekti, yani yalniz atina degil, butun yunan devletleri, homeros'u bir cesit kutsal kitap gibi, her turlu bilginin ozu diye benimsemislerdi.
..Eserleri, homeros'un dizeleriyle dolup tasan platon da homeros'un okulunda yetismis ne var ki ilk olarak bu egitime karsi baskaldirmaya yeltenmistir.
.."Devlet" in ucuncu kitabini okurken, sokrates'e kizmaktan alamayiz kendimizi. platon, homeros'u anlamamis, siirinin tadina varamamis diye icerleriz biz yirminci yuzyil okuyuculari. unuturuz ki, homeros, platon'un zamaninda siir degil yalniz, kutsal kitapti. bu sarsinti, bilimin dogmasina yol acti.
Tarih: 2013-02-28 22:00:00 Kategori: Tarih
Soru Tarat
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Sorunu sor hemen cevaplansın.
Homeros Nedir
Homeros Batının İlk Ozanı
[Joachim Latacz]Büyük ozan homeros avrupa edebiyatı’nın kurucusudur. Onun iki dev eseri “ilyada” (yaklaşık 16.000 dize) ve “odysseia” (12.000 dizeden fazla), yunanlıların yaklaşık 400 yıl yazısız yaşayıp, i.ö. 800’lerde fenike alfabesini alarak kendi ellerindeki mevcut şekillerle oluşturdukları ve günümüzde latinceleştirilerek en çok kullanılan yazı biçimi ile yunanca oluşturulmuş ilk edebi eserlerdir. Her iki eser de i.ö. 8. yüzyılın ikinci yarısında anadolu’da (anadolu kelimesi yunanca anatolé kelimesinden türemiştir ve “doğuş” (güneşin doğuşu anlamına gelmektedir) oluşturulmuşlardır. Bu eserlerin yaratıcısı homeros, o dönemlerde genelde halkı yunan olan smyrna (bugünkü izmir) ya da çevresinde yaşamıştır.
Kuzeyde phokaia (foça) ile günede miletos arasında kalan sahil şeridi (antik ismi ile “ionya”) avrupa kültürü’nün beşiğini oluşturmaktadır. Hatta miletos’un o dönemde -atina’dan yaklaşık 100 yıl önce- avrupa’nın en önemli kültür şehri olduğunu söylemekte hiçbir sakınca yoktur. Çünkü anadolu ionyasında avrupa edebiyatı’nın ilk eserlerinin yanı sıra avrupa biliminin ve felsefesinin de ilk temelleri atılmıştır. İonya, avrupa düşüncesinin doğuşu ile bağlantılı rasyonalizm (akılcılık) prensibinin de oluşum bölgesidir.
Homeros tüm bu gelişmelerin ‘babası’dır. Kolophonlu (selçuk yakınlarında) filozof Xenophanes Homeros’un ölümünden yaklaşık 200 yıl sonra cümlesine şöyle başlar:
“Başlangıçtan itibaren herkes homeros’u öğrendiği için…”.
Gerçekten de Homeros’un eserleri yunanlılar’ın alfabe kitabını oluşturmaktaydı. dönemin okullarından çocuklar bu eserlerden okuma yazma ve toplum değerlerini öğreniyorlardı. kültürlü yunanlar -daha sonra da romalılar- “ilyada” ve “odysseia”dan uzun pasajları ezbere biliyorlardı. homeros’tan alıntılar önemli toplantı ve eğlenceleri süslemekteydi. homeros’tan herhangi bir şekilde etkilenmeyen yunanlı ya da romalı şair yok gibidir.
bu gelişme roma imparatorluğu’ndan sonra oluşan yeni avrupa devletlerinde de devam etmiştir. Gerçi “ilyada” ve “odysseia”nın yunanca versiyonları kral büyük karl’dan sonra (i.s. 800’lerde) avrupa entelektüellerinin latince konuşmaya başlaması ile birlikte uzun bir süre güncelliğini yitirmiş, ancak romalı homerosçu vergilius’un latince oluşturduğu eseri “aeneis”de “ilyada” ve “odysseia”yı da entegre etmesiyle unutulması önlenmiştir. 1488’de homeros rönesansı başlamıştır. Bu rönesans, avrupa ve dünyadaki avrupa etkili ülkelerde günümüzde halen devam etmektedir. Günümüzde hâlâ yüzlerce lisede homeros, öğretmenler tarafından orijinal metinlerden eski yunanca okutulmaktadır ve ayrıca batı dünyası’nda, üniversitelerde yunan ve latin filolojisi bölümlerinde vazgeçilmez bir öğretim ve araştırma parçasıdır. Avrupa’da ve amerika’daki şiirler, güzel sanatlar, tiyatrolar, müzeler, resim galerileri homeros ve antik dönemdeki etkileri olmadan düşünülemez.
Homeros maalesef Türkiye’de aynı şekilde ilgi ve itibar görmemiştir (burada söyleyeceklerim Klaus Kreiser’in “troia-traum und wirklichkeit” [2001, troia sergisi kitabı] isimli kitaptaki sayfa 282-289’daki “troia und homerische epen. von mehmet ıı. bis ısmet ınönü” [ıı. mehmet’den ismet inönü’ye kadar olan dönemde troia ve homeros destanları] başlıklı makaleden alınmıştır.) Bilindiği üzere başlangıçta durum daha farklıydı. İstanbul fatihi sultan ıı. mehmed, homeros’u çok iyi tanıyordu. 1642 yılında saray kütüphanesi için bir “ilyada” yazdırmıştır. Bu kitap almanya’daki troia sergisinde ilk kez teşhir edilmiştir. İlyada’nın ana temasını bilindiği üzere yunanlıların troia önünde yaptıkları 10 yıl süren savaş oluşturmaktadır. Fatih sultan mehmed’in, midilli (lesbos) seferine giderken troia harabelerinde homeros’a övgülerde bulunduğu söylenir. Orta çağ’da bir çok kraliyet ailesi kökenlerini troia’ya dayandırmakta, hatta fatih sultan mehmed döneminde türkler bile orta asya’ya troia’dan gittiklerini belirtmektedirler. Türkler konstantinopolis’in yani ikinci roma’nın fethedilmesiyle ait oldukları topraklara tekrar döndüklerini söylerler. takip eden yıllardaki osmanlı imparatorluğu döneminde homeros, troia ve “troia savaşı” ile ilgili bilgiler çok kısıtlıdır. Heinrich schliemann’ın hisarlık/troia’da yaptığı kazıların da (1871 yılından itibaren) etkisiyle, bu durum 19. yüzyılda değişmiştir. İlk “ilyada” çeviri denemesi na’im tarafından yapılmıştır. Bu tercüme “ilyada”nın ilk bölümünü kapsar ve düzyazı şeklinde istanbul’da 1885/86 yılında basılmıştır. daha sonraki yıllarda bu konuda fazla bir gelişme olmamıştır. 20. yüzyılın başlarında yakup kadri ve yahya kemâl öncülüğündeki “neohellenizm” akımından kalma bir epizod vardır. Yakup Kadri avrupa’ya yakınlaşmanın yalnızca dönemin moda dili olan fransızca sayesinde olamayacağını söylemiştir.
“Avrupa’yı tüm bütünlüğü ile kavrayabilmek için yunanlardan başlamak gerekir. Bizler coğrafi ve kısmen de kültürel olarak eski yunanların mirasının bir parçasıyız. Din unsuru bizim bu mirası almamızı engellemiştir […] kendi edebiyatımızı oluşturmak için yalnızca fransızların değil tüm avrupalıların kaynağı olan eski yunanlara tekrar yönelmemiz gerekir. Netice olarak da şiir ve ruh hakkında bildiklerimizi değiştirip onların kavramlarını almalıyız.”
Bu çağrı uzun bir süre yankı uyandırmamıştır. Anatolizm ekolü yazarı Sabahattin Eyuboğlu (1908-1973) bu yunan eğilimine karşı bir fikir öne sürmüştür: eski yunan okullarına gitmeye gerek yoktur, çünkü homeros anadoluludur, yani başlangıçtan itibaren “bizden birisidir”! “kapımızın önüne koyduğumuz ve ismini kitaplarımızdan sildiğimiz anadolu çocuğu” bu yüzden okunmalıdır. Bu açıklamasından sonra halen türkiye’de bu konuda başyapıt olan Azra Erhat ve a. kadir’in çevirisinden okunmasını tavsiye eder.
17 mart 2001 tarihinde stuttgart’ta görkemli bir törenle açılan ve bir yıl boyunca almanya’nın büyük şehirlerinde (stuttgart, braunschweig, bonn) sergilenecek olan “troia- düş ve gerçek” isimli sergi sayesinde belki de türkiye’de homeros konusunda yeni bir dönem başlayabilir (etkilenme şekli nasıl olursa olsun). bu serginin bilimsel kataloğunun önsözünde de yer alan açılış konuşmasında, türkiye cumhuriyeti cumhurbaşkanı ahmet necdet sezer ve federal almanya cumhurbaşkanı johannes rau bu konudaki umut dolu beklentilerini şu sözlerle dile getirmişlerdir:
“alman kamuoyu, ülkemizin 12 müzesinden özenle seçilmiş eserlerle oluşturulan ‘troia- düş ve gerçek’ isimli sergi sayesinde avrupa kültürünü oluşturan en gerçek köklerin anadolu’da olduğunu kavrayacaktır’ ve ‘bu sergi sayesinde alman kamuoyunun dikkati çekilerek türkiye ile almanya arasındaki ilişkilerin geliştirilmesine katkıda bulunulacağın hiç kuşku yoktur”
Avrupa kültürünün en önemli köklerinden biri homeros’tur (bu ismin arkasında yatan kişi kim olursa olsun). Bu kitabın amacı türkiye’nin kültür tarihi ile daha yakından ilgilenenlere bu kişiyi yakından tanıtmaktır. Kitabın yazarı prof. dr. joachim latacz troia sergisi’ni oluşturmada bana bilimsel danışmanlık yapan önemli kişilerden biridir. Kendisi basel üniversitesi (isviçre), yunan filolojisi kürsüsünde ders vermektedir ve tüm dünyada homeros’u en iyi tanıyan kişilerden biri olarak gösterilmektedir. Bu kitabın türkçe tercümesi öğrencim devrim çalış sazcı, m. a. tarafından yapılmıştır. Almanya’da üç baskı yapan bu kitap (en son 1997), ayrıca italyanca’ya (1990, ikinci baskı 1998) ve yunanca’ya (2000) çevrilmiştir ve konunun uzmanları tarafından homeros’un eserlerine giriş ve problemlerini irdeleme alanında yapılmış en iyi çalışmalardan biri olarak kabul edilmektedir.
Türkçe baskısı için homeros araştırmaları ile ilgili bir çok bölümü güncelleştirilmiştir. Bu güncelleştirme yapılırken 1999 yılına kadar olan bibliyografya göz önünde bulundurulmuştur. umarım bu kitap sayesinde homeros ve eserleri türk kamuoyu tarafından daha iyi anlaşılır. Ayrıca “tarihi troia milli parkı” (1996 yılından beri) sırınları içinde yeralan ve unesco’nun “dünya kültür mirasları” listesinde bulunan troia’da 1988 yılından beri yapılan uluslararası kazıların ve 1998 yılından beri türkiye cumhuriyeti kültür bakanlığı tarafından yapılması düşünülen modern bir troia müzesinin önemi de türk kamuoyu tarafından daha iyi anlaşılır ve önemsenir. Bu düşüncelerle kitabın türk okurları tarafından hak ettiği değeri görmesini diliyorum.
Eskiçağ bilimleri ile ilgili kitapların satışlarını yapan istanbul’daki “homer kitabevi”nin ayrıca yayınevi olarak ismini aldığı kişinin kitabını yayımlaması oldukça sevindirici bir olaydır. Homeros ve etkileri üzerine söylenebilecek şüphesiz daha pekçko şey vardır. troia sergisini gezen binlerce kişi ile birlikte bunu paylaşma fırsatını bulduk. Umarım yakında bu konuda yapılacak diğer türkçe çevirilerle türk okurlarıyla paylaşma fırsatını da buluruz.
Prof. Dr. Manfred Korfmann
Tübingen Üniversitesi
Homeros
Batının ilk ozanı
Joachim Latacz
Homer Kitabevi
Çeviren: Devrim Çalış Sazcı
1. basım 2001
Özgün Adı
Homer der erste dichter des abendlands
Azra Erhat - Homeros
Azra Erhat / ilyada (bilgi)
Homeros
Homeros Kimdir
Homeros kimdir? insanlar, yirmi bes yy.dir bu soruyu evirdiler, cevirdiler, arastirdilar durdular, gene de bir sonuc alamadilar. homeros bir bilmece olarak kaldi; onu hic bilmiyoruz, hicbir zaman bilemeyecegiz desek de yeri, biliyoruz, hicbir sairi bilmedigimiz gibi biliyoruz desek de yeri. insanlik tarihinde bir gun geldi ki, sanatcinin kimligini kestirmek icin eserine bakmakla yetinmez oldu insanoglu. kimdi bu sanatci, ne zaman dogdu, nerede dogdu, nasil yasadi? diye bir suru soru sormaya giristi..
..
Yunan ilkcaginda homeros' un adi da isa' dan once yedinci yuzyildan beri gecer. ionya filozoflari, ozanlari, tarihcileri sozunu ederler. kimi onu over, kimi onu yerer, ama tek olduguna kimsenin kuskusu yok gibidir. cagi, yurdu, yasayisi, susu busu uzerinde fazla durmamalari, acaba bunlari bilmediklerinden mi, yoksa homeros gibi "ulusal" bir ozanin yuceligi karsisinda artik susu busu soz konusu olamayacagindan mi? yurttasimiz halikarnasli herodotos; "hesiodos'la homeros yunanlilarin tanri soylarini kurdular, ad ve ekadlarini taktilar tanrilara, yetkilerini ve islerini ayirdilar, gorunuslerini belirttiler." diyor. hesiodos'la homeros yunan dinini ve efsanesini kurdular demeye varan bu söze herodotos su bilgiyi de ekliyor; "onlar benden 4 yy. once yasadilar." (Hist, II, 53). herodotos i.o. 450 sularinda yasadigina gore, homeros da 850 sularinda yasamistir. demek. platon' a degin homeros'u anmayan bir tek yunan yazari yok gibidir, ne var ki bu anilar birbirini pek tutmaz. kimi "khios"lu adam, kimi "khios'lu ve izmirli" der ona, kimi butun yunan destanlarini onun yazdigina inanir, kimi birkac dizesini eserine alir, kimi de butun eserinin homeros tan ciktigini soyler.
Homeros Filozof Olarak
Homeros' un ilk filozof oldugunu soyleyen aristoteles bu savinda haklidir; cunku homeros bir dunya gorusunun habercisi, dunya ve hayatin bir yorumcusudur. suphesiz, homeros' un kullandigi sekil bir siir sekli, bir bilim oncesi seklidir. burada bir de illas - i.o. 750 de bitti.- ile odysseia - i.o. 700 de bitti.- arasindaki hem motiflerde hem de dusuncelerde kendini gosteren nesil ayriligi acik olarak ise karismaktadir. sonralari bilimsel felsefenin inceden inceye ele aldigi sorunlar bu destanalrda kapali bir sekilde ortaya cikmaktadir. nitekim bu destanlarda, ilk-madde nin ne oldugu hakkinda bir sorusturmayi, tektanriciliga dogru bir arastirmayi buluyoruz. ozan, insanlar ve insan hayati uzerine yaptigi sayisiz gozlemleri cok kere birlestirerek genel bir yargiya variyor. onun daha o zaman tanri istencinin insan istenci karsisindaki durumunun ne oldugu sorusunu aydinlatmaya calismasi pek onemlidir (bu sonraki felsefede, istenc ozgurlugu diye adlandirilan sorundur.) homeros 'un dunyasi bastan asagi tanrilarla dolu olan esrarli bir dunyadir; ancak burada insan istenci'nin de buyuk bir onemi vardir, bu istenc kahramanca davranmada oldugu gibi acilara katlanmada da kendini gosterir. bundan dolayi ozan olan-biteni tanri ile insanin ortaklasa yaptiklari bir is olarak anliyor -bu, zamanimiza kadar yasayagelmis bir dusuncedir. hatta odysseia'nin girisinde bastanri, insanlarin kotulugun nedenini kendilerinde, kendilerinin isledikleri gunahta arayacakalrina, tanrilarda aramaya kalkismalarini yerer. -eski hellen mythoslarinda pek cok zulum hareketleriyle karsilasilir; bunun yaninda homeros' un, insanlik serefi ve onuru, evliligin yuksekligi, cocugun onemi -bunu bize babanin, cocugunun kendinden daha degerli olmasini ozlemesi gosteriyor- uzerine soyledigi sozlerin parlakligi bir kat daha artiyor. bundan dolayi sair horatius (spistula I, 2) homeros'un ahlaki, stoali filozoflarin bircogundan daha acik olarak ogrettigini soyleyebiliyor.
Homeros ve Platon
Homeros tartismasi platon'la baslar.
..Ona gore de homeros, yunan dunyasinda butun inanislarin babasidir, bu dunyada dile gelen ne varsa, onunla dile gelmistir. Platon begenmedigi egitim sisteminin temelinde homeros'u gormekle bir cigir acmis sayilamaz. Yunanistan' da egitimin homeros destanlarinin ustune kurulmus oldugu herkesce bilinen bir gercekti, yani yalniz atina degil, butun yunan devletleri, homeros'u bir cesit kutsal kitap gibi, her turlu bilginin ozu diye benimsemislerdi.
..Eserleri, homeros'un dizeleriyle dolup tasan platon da homeros'un okulunda yetismis ne var ki ilk olarak bu egitime karsi baskaldirmaya yeltenmistir.
.."Devlet" in ucuncu kitabini okurken, sokrates'e kizmaktan alamayiz kendimizi. platon, homeros'u anlamamis, siirinin tadina varamamis diye icerleriz biz yirminci yuzyil okuyuculari. unuturuz ki, homeros, platon'un zamaninda siir degil yalniz, kutsal kitapti. bu sarsinti, bilimin dogmasina yol acti.
Bulmacada Homeros
İlyada
Homeros imzalı iki destan birbirini tamamlayıcı niteliktedir ve yirmi yıla yayılan ana hikaye "İlyada" ile başlar. Çanakkale yakınlarındaki Truva (Troya) kenti kuşatması; savaş, kahramanlık, dostluk, aşk, ihanet, intikam gibi duyguların işlenmesine zemin teşkil etmiştir. Tanrıça Hera, Athena ve Afrodit arasındaki güzellik yarışmasının hakemi yapılan Paris, -aldığı rüşvet sonucu- Afrodit'i birinci ilan eder. Afrodit'in Paris'e verdiği rüşvet, ölümlü kadınların en güzel Helen'dir. Ancak Helen, Lecademon kralı Menealos'un karısıdır. Tanrıçanın büyüsü ile Paris'e aşık olan Helen, onunla birlikte Troya kaçar. Öfkelenen Menelaus, kardeşi Agamemnon, yarı ölümlü kahraman Akilleus, insanların en kurnazı Odysseus ve bazı Yunan prensleri ile birlikte Troya'ya çıkarma yapar. On yıl süren savaşlardan bir sonuç alınamayacağı sanılırken, Odysseus'un bulduğu bir hileyle; o ünlü tahtadan at esprisiyle, kentin kapılarını açmayı başarır kuşatmacılar ve İllios (Troya) kenti düşer, adalet yerini bulur.
Odyddeia
Dostu Agamemnon'un yanında savaşmak için karısı Penelope ve oğlu Telemakhos'u geride bırakarak Troya'ya doğru yola koyulan İtaka kralı Odysseus'un savaşın bitimi ile başlayan olağanüstü serüvenlerini anlatır "Odysseia" destanı. Kurnaz ama biraz sivri dillidir kahramanımız; dönüş yolculuğunda tutulduğu fırtına karşısında deniz tanrısı Poseidon'a meydan okuyunca, tanrının gazabına uğrar ve bir türlü evinin yolunu bulamaz. On yıl sürer Ege denizinin bir yakasından bir yakasına savruluşu (bugün bir iç deniz gibi görünen Ege, antik çağlar için bir okyanus algılamasındadır ve böylelikle mesafe kavramının yaşanılan bölge ile sınırlı olduğunu bir kez daha anlarız). Tek gözlü, insan yiyen devleri, gemicileri baştan çıkaran sirenleri ve Yunan mitolojisinden çıkıp gelen daha nice tehlikeyi savuşturan Kral, ülkesine döndüğünde karısını -kendisinin vasiyetine uygun olarak- evlilik hazırlıklarında bulur. Yarışmayı kazanan prens olacaktır kraliçenin eşi. Kılık değiştiren Odysseus, teker teker yener koca adaylarını ve hem karısına hem de tahtına kavuşur.
Homeros ve Eski Yunan Edebiyatı
Edebiyatın geliştiği ilk uygarlıktır Eski Yunan. Elbette Anadolu'da, Mezapotamya'da, Mısır'da yaşayan diğer topluluklarda da güzel sanatlara karşı bir ilgi olmuştur, ama Yunan şiiri düzeyinde bir eser göstermek mümkün değildir. Bu anlamda, tüm şairlerin babasıdır Homeros! Yeryüzünde şan ve şerefin en büyük erdem kabul edildiği çağlara en uygun düşen edebi tarzdır şiir. Olaylar, karakterler, hurafeler, örf ve adetler de şairlerin zihinlerindeki imgeleri ateşleyici kaynaklardır elbette. Destanlara hakim olan gerçeküstü, fantastik ve metafizik öğeler, yalnızca yazarların tahayyül gücüne mal edilemez; insanlarla tanrıların yanyana getirildiği bu manzum hikayeleri yaratan toplulukların dünyayı yorumlayışının kendisi fantastiktir aslında. Homeros'un metinlerindeki; erkekler arasındaki dostluk, tanrıların hazırladığı bir kader olarak aşk, kendini hep hissettiren cinsellik, kadınların ihaneti, toplumun her çeşit beceriye hayranlık duyma eğilimi, yarışmaların yaygınlığı, eğlence tutkusu ve coşkunluk gibi motifler, Eski Yunan toplumunun yaşam biçimlerinin ve ruh halinin yansıması olarak, gerçeküstü bir anlatımın ardındaki somut gerçeklerdir.
Dikkat edilecek olursa, olayların felsefi yorumları yoktur "İlyada" ve "Odysseia"da, ama bu olayların, çevrenin, giysilerin, karakterlerin inceden inceye tasvir edilişi hemen farkedilir. "Şair görmüştür, size de gösterir. Gördükleri ona tesir etmiştir, o da bu tesirleri size nakleder... Homeros'u okuyun, o her şeyi, herkesin her gün karşılaştıklarını bile tasvir eder; mesela adanın su ile çevrildiğini, öğleyin güneşin tam tepemizde olduğunu yazmaktan imtina etmez.Her şeyi tasvir etmek zorundadır, çünkü onun çağında her şey ilgilendirir okuyucuyu". Tekrarlar yapar, ama bıktırıcı değildir. Çünkü yaptığı tekrarlar, farklı anlarda yeniden ortaya çıkan duygulardan kaynaklanmıştır ve bu tekrarlar, sözel kültürün etki yaratma araçlarıdır aynı zamanda.
İlk bakışta çok eskimiş ve çocuksu gelebilir Homeros'un destanları. Mitolojiden, fantastik anlatımdan hoşlanmayanlar ise onları saçma bulacaklardır. Oysa bu metinlerde, insanoğlunun yüzyıllardan beri değişmeyen pek çok temel dürtüsü, duygusu vardır. Onları tüm zamanlarla çağdaşlaştıran yani "klasik" yapan işte bu özellikleridir. Üstelik, "İlyada" ve "Odysseia, bir yandan Yunan tragedyalarının habercisidir, diğer yandan, yalın bir dille kaleme alınan daha doğrusu söze dökülen destanlardaki anlatım tarzı; geçmiş ve şimdi arasında gidip gelerek -zaman akışını kırarak- aktarılan hikayeler, modern edebiyatın bilinç akışı tekniğinin öncüsüdür. Usluptaki sadeliğin asıl nedenini ise, o çağlarda sözlü anlatımın müzik eşliğinde yapılmasında bulabiliriz. Ancak bu sadelik, bir cansızlık anlamına gelmez; tersine, çok canlı ve eğlenceli bir havası vardır Homeros hikayelerinin. Yukarıda da belirttiğim gibi, gördüğü, bildiği insanlar, mekanlar ve eşyalardır onun anlattıkları. "Homeros, sürülmüş bir tarlayı, buğday-yürekli ekmeği, kuşların uçuşunu, yontulmuş bir iskemleyi, limanda bir gece-göğüne karşı duran gemileri, derede çamaşır yıkayan kadınları anlatır. Yalındır, canlıdır, klasiktir...
Tarih: 2013-02-28 22:00:00 Kategori: Tarih
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Yorum Yapx